26 Ağustos 2014 Salı

farewell :)

Merhaba! Bu yılın son yazısını yazıyorum.
Evet,bu sene zorlu geçecek...
Ama sonu güzel olacak.
Olmaması ihtimalini düşünmüyorum hiç.
Olacak çünkü.

Çok inanıyorum.
Siz de bana inanın.
Aklınıza geldiğinde dua edin olur mu?

Bu zaman zarfında blog ile olan ilişkime ara veriyorum. Telefonum var, sosyal medyada kafa dağıtmak için yeterli. Doğal olarak uzağım bir süre daha. Kimse ölmüyo muhtemelen bensizlikten ama durumu paylaşmak istedim, böyleyken böyle. Kendim için bunu yapmak zorundayım.

Hepinizi seviyorum. Blogumu seviyorum. Seslerini duyup,oyunculuklarını izledikçe mutlu olduğum SBSV ekibini seviyorum. Pes etmemem için sürekli destek olan insanları seviyorum.

Biraz sıkıntı,biraz stresten sonra her şey çok güzel olacak.

Görüşürüz... :)


3 Ağustos 2014 Pazar

"Best friends? Bitch, please she is my sister!"

"İki insan daha dünyaya gelmeden, kaderleri görünmez iplerle birbirlerine bağlanır. Bu iki insan birbirlerinden ne kadar uzak olurlarsa olsunlar yada koşullar ne kadar imkansız görünürse görünsün bu ipler ne yapıp edip onları bir yerlerde birleştirir."

Marslı'ma... :)


Sevgili Sen

"Biliyorum mutlu değilsin bu aralar. Yalnız değilsin merak etme. Öyle değilmiş gibi görünse de, herkesin mutlu olduğu söylenemez. Gizlemekte daha başarılılar sadece. Pek çok kişi aynı hisleri paylaşıyor aslında seninle...

Biliyorum, pek iyi değilsin son zamanlada. Saatlerce susmak istiyorsun mesela. Farkındayım... Kurduğun cümleler de giderek kısaldı. Bu yorgunluğunu durgunluğunu,suskunluğunu sen de sevmiyorsun belli ki, kimse sevmiyor... Gülmek sana çok yakışıyordu. Yüksek sesle attığın kahkahaların,yerinde duramaz tavırlarınla hoştun sen. İçinden gelmiyor bu aralar; renklerin eksik. ışığın azalmış,bedenin şeffaf... 

"İyi misin?" sorusuna da tahammülün yok şimdilerde. Her duyduğunda bu soruyu, "Kötüyüm desem ne yapabilecekler sanki" diye geçiriyorsun aklından. Haklısın da, bir şey yapmayacaklar. Yapamazlar... Susuyorsun onun yerine, senin adına sessizliğin cevap veriyor. Çünkü daha çabuk "iyi" olurmuşsun gibi geliyor "nasıl olduğunun" adını koymadıkça.

Sakince düşünelim istersen: Hiç geçmeyecek sandığın ilk an değil bu muhtemelen. Daha önce de benzer şekilde hissettiğin olmuştur. Hepsi bitti öyle değil mi? Her şey geçiyor çünkü. Kül rengi oluyor alev kırmızısı korlar zamanı gelince. Bir zamanlar ölürüm sandığın duygular,hatalar,utançlar başka başka hallere dönüşüyor. Şu an inanması zor olsa da senin için, bu da bitecek bir gün. Kötü bir rüya olduğunu farzet şimdilik. Bir sabah uyanacaksın ve hiç bir şey olmamış gibi devam edecek hayat...

Mutluluk bir armağan değil. Sakın unutma bunu. Dışarıda mutlu olduğunu düşündüğün insanların birçoğu çok şanslı olduklarından değil, "mutlu olmanın bir yolu"nu buldukları için neşeyi yakalamakta bu denli başarılılar. Herkesin farklı seçimleri olabilir bunun için. Gördüğün küçük çocuklara gülümsemeyi dene,yapmaktan zevk aldığın bir şeyler vardır mutlaka -elinden geldiğince zaman ayır onlara,sevdiğin şarkıları dinle,yanında rahat hissettiğin insanlarla vakit geçir,kitap oku,kahve iç,dışarı çık,olduğun şehirde deniz varsa denize bak-yoksa da gökyüzüne çevir başını... Bazen bir sokak hayvanı,küçük bir çiçek bile olabiliyor benim bahanem. Eminim ki zamanla sen de kendi yolunu bulacaksın. "Mutlu olmak" ağır bir sorumluluk. İlla "mutlu ol" demiyorum sana, "iyi ol" yeter-"iyi"olsak yeter aslında...

Sevgili sen... Hala sıkılmadıysan ve hala bunu okuyorsan çevredeki diğer pek çok kişi gibi benim de; seni sevdiğimi-önemsediğimi bilmeni isterim. Umudunu,inancını sakın kaybetme. Daha güzel günlerde,daha mutlu konularda görüşmek dileğimle..."

Gülper Basmancı-Sevgili Sen


26 Temmuz 2014 Cumartesi

ben gitmeliyim buralardan yoksa benden giderim...

Bazen insanlardan yoruluyorum. Gitmek istiyorum kaçabildiğim kadar uzağa kaçmak istiyorum, uzaklaşabildiğim kadar uzaklaşmak. Telefon numaramı değiştirmek,sosyal paylaşım sitelerinde ki hesaplarımı kapatmak,e-mailimden tutun kıyafetlerime kadar her şeyimi geride bırakmak istiyorum. Sevmiyorum bana bakan suratları. Gözlerinin ardında ki o düşünceleri sevmiyorum. Belki kimse yüzüme bir şey söylemiyor ama ben biliyorum, gözlerinin ardından görüyorum söylemek istediklerini ve çok kırılıyorum.

Beni hiç tanımadılar ama ben onları çok iyi tanıdım. Ben onların yanlışlarını umursamadım ama onlar benim doğrularımı bile eleştirdiler. Onlar benim kırılmamı hiç önemsemeden hareket ettiler. Bense "ya dost acı söyler" dediğimde bile onları düşündüm. Onlar kırılmasın diye uğraştım.

Ben gitmeliyim buralardan yoksa benden giderim...
"

19 Temmuz 2014 Cumartesi

zorunda olmak

Ben sürekli düşünüyorum da; ileride psikolog olursam bana logaritma sormayacaklar. Muson ikliminin toprak tipini de soracaklarını sanmıyorum. Bu ülke böyle işte. Eğitim sistemi bu. Doktor olmak isteyen birine Divan edebiyatının nazım biçimini öğretmeye çalışıyorlar,daha fazlasını daha gereksiz şeyleri de. Öğretmenlere bunu anlatmaya çalışıyoruz. "Sınavda çıkacak,üniversiteye girmek için öğrenmelisiniz." diyorlar. Bizde onu soruyoruz işte! Doktor olmak için üniversite okuyacak birine neden yazılı destanları soruyorlar o sınavda? Edebiyat öğretmeni olacak birine neden parabol grafikleri soruyorlar?

Ben okumak zorundayım,üniversite kazanmak zorundayım,ileride hayallerimi gerçekleştirmek yada en azından mutlu yaşamak için o kahrolasıca paraya da sahip olmam gerekecek. Çok fazlasına. İşte hayatımızı kendi koydukları saçma kurallarla sınırlıyorlar ve hiçbir şey yapmıyoruz. Yapmıyorum çünkü bir şeylerin değişeceğine inanmıyorum. Yapmıyorlar çünkü bir şeylerin değişeceğine inanmıyorlar. Çünkü hiçbir şey değişmeyecek.

Hayatta okul dışındaki sorunlarla boğuşurken birde derslerim için uğraşarak ciddi anlamda yıpratıyorum kendimi. Kendimi daha fazla yıpratmaktan korktuğumdan bir şeyler için uğraşmaya üşeniyorum. Bunu okuyan kişi hak verecektir muhtemelen. Sen bunu okudun ve benim gibi düşünüyorsan eminim ki bizim gibi düşünenler vardır. Bir şey değişmez belki ama insanın düşüncelerinde yalnız olmadığını bilmesi güzel bir şey.


15 Temmuz 2014 Salı

en kötüsü

En kötüsü de en yakın arkadaşının,en çok değer verdiğin kişinin gözünün önünde sana yabancılaşması ve başkasıyla yakınlaşması. Bir zamanlar sizde öyle yakınlaşıyordunuz,bunu hatırlamak koyuyor. Veya hani hiç sıkılmadan mesajlaştığınız insan size hiç mesaj atmaması ama başkasıyla mesajlaştığını bildiğiniz an koyuyor. Eskiden her şeyi anlattığınız insanla aranıza mesafeler girmesi veya ben gidiyorum dediğinde gitme demek yerine bay bay demesi.. Hepsi.. Bence en kötüsü o. Sevgili kaybetmek değil. Dost acısı hepsinden beter. Senin değer verdiğin kadar değer vermiyor. Sana söylediği kadar değerli değilsin ya hani o koyuyor.




"Zamanın Çaldıkları..."

Dergi okurken gördüğüm,hoşuma giden kısa bir yazı... Okumanızı tavsiye ederim; 

**

Neler çaldı zaman benden? Önce emziğimi çaldı. Bu kısmı hatırlamıyorum,öyle anlattılar. Ardından oyuncaklarım geldi. Bir zamanlar oyuncak bebeklerim vardı,sahi. Bir gün zaman hepsini torbasına koydu ve götürdü. Oyun arkadaşları aldı bebeklerin yerini. Evcilikler oynanmaya başladı. İtiraf ediyorum gafil avlandım. Oysa sadece arkamı dönmüştüm. Zaman oyun arkadaşlarımı çaldı, yerine okul çantamı bir de suluk ve beslenme çantası. Suluk ve beslenme çantası çok saklanamadı. Bazen öğretmenlerimi çaldı, bazen de arkadaşlarımı çaldı. Bende küstüm zaman. Ama gönlümü almasını bildi,bana yenilerini verdi. Bir gün fark ettim ki usul usul o küçük kızı çalmıştı. Küçük kızın önlüğünün cebindeki çocukluk hayallerim,masal kitaplarım,sihirli perilerim ve saçımın kurdelesi  de çalındı gitti tabi. Kahkahalarımı, göz yaşlarımı, arkadaşımın kulağına fısıldadığım sırlarımı, bir o kadarda yalanlarımı çaldı. Şikayet edeyim dedim hiç delilim yoktu,hiç şahidim de. Her şeyimi çalan zaman bir gün kalbimin üzerine bir not bıraktı:


"Eğer bir şey gerçekten sana aitse onu senden kimse çalamaz, ben bile."


8 Temmuz 2014 Salı

...

Hani bir süre sonra, çok fazla şey paylaştıktan sonra, araya mesafelerin girdiği insanlar var ya. Bi daha hiç eskisi gibi olamayacağını bildiğin. Yıllarca hep en çok konuştuğu,en çok sevdiği,en çok güldüğü,en çok ağladığı kişi senken sonra bir bakarsın sen hep dışta kalan olmuşsun. Hayat kimse için adil değil. Ama bazen en yakınım dediğin insanı kaybetmek en büyük adaletsizlik oluyor senin için. Kendisinden bile iyi tanıdığın bir insanın zamanla değiştiğini görmek... Hiç olmayacak gibi görünen olaylar,hiç hissedilmeyeceğini sandığın duygular. Evet. Bu da olduysa eğer. Sanırım ben. Bu topluluk yaşantısına daha fazla alışmaya çalışmak ya da katlanmak zorunda bırakılmayacağım.


beni tanımıyor olabilir misin?

Çizgi film izlerken mutlu oluyorum.
Yemek yerken mutlu oluyorum.
Müzik dinlerken mutlu oluyorum.
Sevdiğim ünlülerin resimlerine bakarken mutlu oluyorum.
En yakın arkadaşımla sarılınca mutlu oluyorum
Bi arkadaşımla mesajlaşırken mutlu oluyorum
Sabahlayıp sonra bütün gün uyuyunca mutlu oluyorum.
Salak salak tweet atmaktan mutlu oluyorum.
Uyumaktan mutlu oluyorum.
Rüzgar esince mutlu oluyorum.
Yağmur yağınca mutlu oluyorum.
Yeni kitap alıp okuyunca mutlu oluyorum.
Yeni arkadaşlar edinince mutlu oluyorum.
Yazı yazınca mutlu oluyorum.

Sen hala sen çok olumsuzsun,çok mutsuzsun diyosun. Beni tanımıyor olabilir misin?



5 Temmuz 2014 Cumartesi

Sana Bir Sır Vereceğim

Bugün 5 temmuz 2014.
Tam bir yıl önce hayatıma giren ve bana çok şey katan bir dizi için yazıyorum bu yazıyı.

Sana Bir Sır Vereceğim

Türkiye'de yapılan ilk fantastik dram dizisi.
İlk olan şeyler ülkemizde zor kabullenir,çoğu kez diğer "olağanüstü kurgusu" olan dizilerle karşılaştırılıp dalga geçildi. (selena, bez bebek vs)

Ama aralarında gerçekten çok büyük bir fark olduğunu izledikçe anladılar.

Bu yazıda, bu dizinin nelerden bahsettiğini,oyuncu kadrosunu,nerede ne zaman çekildiğini, vb şeyleri anlatmayacağım. Madalyonun diğer yüzünü görmenizi sağlamak istiyorum.

"Bana çok şey kattı" derken ne demek istiyordum önce buradan başlıyayım.
Bu dizinin teması "kan bağı olmadan aile olabilmek"ti.
Bunu bize öyle güzel öğrettiler ki.. Şimdi koskocaman bir SBSV Ailesi'ne sahibiz.

Ben tüm duyguları yaşadım bu diziyle.
25. bölümün son sahnesinde ağlamayı,parti bölümünde kıskançlığı,bütün Aytil sahnelerinde (ayrım yapamadım şuan) mutluluğu, Kanatsız ve İsyan ile gülmeyi, Çağla ile sinirlenmeyi,Sevgi ile nasıl güçlü kalınacağını, Esra ile nasıl tüm kötülerin cezasını çekeceğini...

Daha çok şey.


**
Birde küçük bir parantez açmak istiyorum. Dizide "full mantık" arayanları anlamaya çalışıyorum.Ama olmuyor. Dizideki karakterler özel çocuklar. Yani özel güçleri var.Düşünce okumak,görünmez olmak,elektrik saçmak gibi... Dizide öğretilmeye çalışan şeyler, bize olumlu bir şekilde geçti mi? Geçti. Daha fazlasını tartışmaya gerek yok zaten. Buda buradan sürekli "saçma" diyen önyargılılara gelsin. Kapa parantez.

**

"Bir diziden ne öğrendin bu kadar?" derseniz...

Hayallerinden vazgeçmemeyi. Her zaman hayallerle yaşayabilmeyi,en kötü anlarda onlardan güç alabilmeyi. Tilki ve Aylin'in sürekli bahçede hayaller kurması gibi... Donarak ölmeye ramak kala hayalleriyle ısınmaları gibi...


"Sevginin olduğu yerde umutta vardır." diyen Mehmet ve "İnsan umut etmezse ölür Aylin." diyen Tilki ile umut etmeyi asla durdurmamak gerektiğini...

Aylin'in elektrik kazasından sonra Zeynep "Keşke birimizin de yaraları iyileştirme gücü olsa" demişti. Aylin ise "Hepimizde var ki zaten. Birini iyileştirmek istiyorsan bunun tek yolu onu koşulsuzca sevmektir. Ne yaparsa yapsın,ne söylerse söylesin sevmeye devam edersen eninde sonunda iyileşecektir zaten." demişti. Haklı olduğunu dizi boyunca "dünyanın en tatlı öküzünü" iyileştirmesinden anlayabiliyorum...

Birde... dokunmadan da sevebilmeyi.. Çünkü "Aşk iki beden arasında yaşanmaz...iki kalp arasında yaşanır.

İmkansızlıklara çözümler bulmayı...
"Yaz... Yaşamak istediklerini, hayallerini,gördüğün düşleri,hiç yaşanılmayacak anılarımızı. Hepsini yaşanmış kabul edelim."


AyTil sayesinde aşka inanmayı...

"Gidelim buradan... Sadece ikimiz.. Kimse bilmesin,kaybolalım ortadan... Sonsuza kadar."

"Bana inanmak zorundasın. Çünkü aynı şeyleri sen anlatsan ben sana inanırdım. İnanırsan her şey düzelecek. İnanırsan bitecek."

"Bana merhaba demeden hoşça kal diyemezsin..."

"Kelebekler birgün yaşarmış biliyor muydun? Çok acayip değil mi? Sabah doğuyorlar tam bir gün sonra,gün doğarken ölüyorlar. Hepi topu bir gün. Bizim için birgün ama onlar için bir ömür. Ama sana bir şey söyleyeyim mi kelebekler bizden çok daha mutlu. Aşkla geçen birgün bir ömre bedeldir çünkü. Aylin, güneş doğana kadar bir günü yada bir ömür diyelim biz ona, benimle geçirir misin?"

"Madem seviyoruz o zaman söylemeliyiz. Ne zaman ölebileceğimizi kim bilebilir ki? O zaman niye yaşıyoruz? Aşksız geçen,sensiz geçen bir ömrün ne kıymeti var ki Tilki? O yüzden sen uyan,biz hiçbir şeyi ertelemeyelim olu mu? Seni seviyorum."

**

Replikleri öyle güzel ki... Çoğu aklımda hala, eminim "dizinin sıkı takipçilerinin"de aklındadır.

Birde dizi müzikleri..
Diziyi izlemediğim zamanlar onlar eşlik ediyorlar bana.
Hazan Vakti,Gölgeler,İnanması Zor...
3. bölümde Tilki ve Levent'in şarkıları; Afilli Yalnızlık, Gidiyorsun...

Ve eğer sayılırsa Tilki'nin "manda yuva yapmış" "bedava mı sandın para verdim aldım" şarkıları :))


Bunlardan daha daha önemli olan noktada şu;
Dizi 2 şubat 2014'te bitti. Ama hala görüşüyorlar,hala doğum günlerinde,özel günlerde bir araya geliyorlar. Ve birbirlerinin yeni dizilerini tanıtmak için kendi dizileriymiş gibi uğraşıyorlar. Bunlar az şeyler mi? Bence dizi sonrası bile bu kadar bağlı olmaları çok çok kıymetli.

Dizinin ilk bölümünün üstünden tam 1 yıl geçti.
Dolu dolu 1 yıl.
İyi ki hayatımıza girmişsiniz.
Demet'in de defalarca söylediği gibi iyi ki sizleri tanımışız.

Birde... belki şuan için imkansız görünüyor ama.. Bu dizinin yeniden çekilmesini,bu ekibin tekrar bir araya gelmesini her şeyden çok isterim! Belki bir gün olur ha? Umudu kaybetmek yok! Ne demişti Tilki? Umudunu kaybederse insan ölür... sırf bunun için,bu söz için,içimde buna dair bir umut olacak.

Yazının sonunu güzel bir haberle bitirelim :)

Sana Bir Sır Vereceğim hafta içi her gün saat 10:00'da tekrarlarıyla Fox'ta!

İçimizdeki sırrı kaybetmediğimiz nice senelere SBSV Ailesi
Hepiniz iyi ki varsınız! Biz gerçekten güzel bir aile olduk...



               "AİLE OLMAK İÇİN KAN BAĞI OLMASI GEREKMEZMİŞ MEĞER; SEVMEK YETERMİŞ..."

3 Temmuz 2014 Perşembe

kangren

Birisini ilk defa gördüğünüzde ya da yeni tanıştığınızda, hiç gelecekte nasıl bir ilişkiniz olabileceğini düşündünüz mü? Belki düşman,belki yakın bir arkadaş, belki de kaybetmek istemeyeceğiniz kadar önemli biri... O kişinin ileride nasıl bir insana dönüşeceğini de ister istemez merak ediyor insan. Ama buna yaşayarak karar vermelidir,önyargılarla değil. Başkalarının da size karşı önyargı besleyebileceğini unutmamalısınız. Karşınızdaki bireyin hal,tavır ve davranışlarına bakmadan,düşüncelerini tanıyıp,anlamaya çalışmadan sadece dış görünüşüne bakarak karar vermemelisiniz. İnsanı insan yapan düşünceleridir,fikirleridir,duygularıdır. Bazen ilk görüşte nefret ettiğiniz bir kişiyle ileride çok yakın olabilirsiniz. Bazen çok iyi olacağını düşündüğünüz bir kişiden de tanıdıkça nefret edebilirsiniz. Ama zannediyor musunuz ki bu sonsuza kadar sürecek? Siz isteyin yada istemeyin hiçbir dostluk yada düşmanlık ebedi değil; ya onlar bırakır ya siz..

Kaldı ki geçici insanlar için bu kadar kendimizi üzmek niye? Belki birkaç sene sona görmeyeceğimiz insanlar için?
Bazı insanlar vardır. Onları da hayatınızdan çıkarsanız bile aklınızdan çıkaramazsınız. Onlar kangren gibidir. Aklınıza bir kere girdi mi hasar vermeden bırakmaz. Ya kangrenli bölgeyi kesip atarsınız,yada tüm bedeninizi ele geçirmesine göz yumarsınız. Kaçmak mıdır unutmak? Yoksa kalıp savaşmak mı?

Ben bugün burada kalbimi söküp attım, beraberinde içindekileri de..
Siz kalbinize sahip çıkın.



zor işler

Ben şimdi burada değilim,biliyorsun. 
Ya sen neredesin? 
Ya ben neredeyim? 
Boş hayaller içindeyim. Didiniyorum,çırpınıyorum. 
Nereye doğru koşuyorum? 
Cevabı biliyorum ben bu sorunun, sende biliyorsun aslında. Yine aynı hisler. 

Hani birilerinden kopup birilerine koşmak var ya, bir şeylere nokta koymak beni çok korkutuyor. Arkadaşlar kazanmak,onları kaybetmek,sonra bir yerlerde karşılaşıp kaybedilenleri bir daha bulmak... Zor işler.



30 Haziran 2014 Pazartesi

Bal

Bu hikayeyi öğrendikten sonra Bal şarkısının yeri benim için bambaşka oldu.
Duman grubunun solisti Kaan Tangöze'nin pek bilinmeyen hüzünlü hikayesi:

1995 Türkiye güzeli Ahu Pasakay ile güzel bir ilişkileri olan Kaan Tangöze, bir gün sevgilisiyle ufak bir tartışma yaşar. Duman grubunun 2002 yılında çıkardığı Belki Alışman Lazım albümünün Kemancı Bar'da gerçekleşecek tanıtım gecesinde Kaan'ın gözleri Ahu'yu arar fakat göremez. Aralarındaki kırgınlık nedeniyle kalabalığın arkasından izlediğini düşünerek o gece ona yazdığı şarkıları arka arkaya söyler. Fakat Ahu o gece orada değildir. Rivayete göre, Kaan Tangöze'nin sahnede sevgilisine yazdığı Bal şarkısını söylediği esnada sevgilisi evinde intihar etmişti. Sevgilisinin intihar haberini alan Kaan 15 gün boyunca ailesi ile bile görüşmemiş, acısını tek başına yaşamak için kendini eve kapatmıştır.

Kaan'ın birçok şarkıyı Ahu'ya yazdığı bilinmekteydi. (Ah,Haberin Yok Ölüyorum,Köprüaltı,Senin Gibi)
Ama en önemlisi Baldı. Çünkü Bal'ı söylediği esnada sevgilisi uzun bir yolculuğa çıkmıştı. Duman grubu Bal şarkısını bir daha hiç çalmadı. Anlatılanlara göre, bu acı olaydan sonra açık havada gerçekleşen bir konserde Kaan gökyüzüne bakarak ilk ve son kez söylemişti.

Ve bir keresinde de şarkı arasında "Bal" diye bağıran bir seyirciye döner Kaan, yüzünde buruk bir ifadeyle iki parmağıyla gökyüzünü işaret eder.


"Nerdesin...sevgilim...

Söyle nerdesin bal
Artık benlesin bal

Artık sen benim canımsın
Canlı kalan tek yanımsın"

29 Haziran 2014 Pazar

Acı her kişiye farklı ulaşır

Acılar gerçektir. Acı çeken kimse "ay şu kızın benden daha çok sorunları vardır en iyisi acı çekmeyeyim. ay bu çocuğunda benimkinden çok büyük dertleri var benim acı çekmem mantıksız!" demez. Çünkü acı gerçektir. Tek kişiliktir. Ve acıtır. Kimseyi sıkıntıları yüzünden yargılamaya hakkınız yok ve ondan daha kötü durumda olanları gösterip "onlar bu haldeyken senin acı çekmeye hakkın yok" diyemezsiniz. O ister miydi öyle olmayı? Sabahlara kadar ağlayıp sızlamayı. Acı her kişiye farklı ulaşır. Kimisi yiyecek yemek bulamaz. Kimisi çok aşıktır. Kimisi kendini güzel bulmayıp eve kapanmıştır. Kimisinin hiç arkadaşı yoktur. Bunlar hep acı. Farklı şeyler ama hissettirdikleri can yakma olayı hep aynı.


27 Haziran 2014 Cuma

BoraEkinBerk

boraekinberk

Bu fizy yayını 21 Ekim 2013'te yapıldı. Bu yayın yapıldığında ben dinleyememiştim ama tweet atmıştım. Daha sonra dinlemek aklıma gelmemiş demek ki... Şimdi dinliyorum ve Ekin'in "Buradan Erzincan'a bool öpücükler" demesini yeni duyuyorum. Hayatımın şoku oldu. Nasılda canım, nasılda mutlu etti beni. Keşke zamanında görseydim ama böyle aniden gelen mutluluklarda şahane oluyor.

Seviyorum bunları!

Dakika 24:40





26 Haziran 2014 Perşembe

dünyanın en iyi "en yakın arkadaşı" olmak

O kadar güzel bir yazı ki,biraz kendimi buldum. Paylaşmazsam ayıp olurdu...

"Hayatım boyunca sahip olmayı en çok istediğim şey, bir arkadaştı... En yakın arkadaşım sıfatını hak eden gerçek bir arkadaş. Hep benim mesaj attığım ya da buluşmak istediğim biri değil. Onunda özleyip düşündüğü,mesaj attığı,gerçek bir arkadaş...

Mesela ben ilerde gerçekten bir "en yakın arkadaşım" olursa dünyanın en iyi "en yakın arkadaşı" olmayı planlıyorum. Ciddi ciddi. Nasıl?

Canım sıkıldı dediğinde benim de diyip hadi değişik bir şeyler yapalım dediğinde bahane bulan biri değil,gerçek bir arkadaş... En iyi zamanında yanında olduğu gibi en kötü zamanında da yanında olan bir arkadaş...
Yarın şuraya gidiyor musun değil yarın şuraya gidiyor muyuz sorusunu bilen bir arkadaş..
Benim en yakın arkadaşım sensin dediğinde gülümseyen değil, benimde sensin cevabını verebilen bir arkadaş...

Bilmiyorum.Sanırım bir en yakın arkadaşım olsaydı,ona hasta olduğuna çorba yapmayı da sıkıldığında yanına gitmeyide, canı bir şey çektiğinde alıp götürmeyide bilirdim. Ama ne yazık ki hiç gerçek bir en yakın arkadaşım olmadı yada ben kazanamadım.

Biri vardı hep o benim en yakın arkadaşımdı ben onun değil."


                          *Bu söze bayılıyorum, gerçek dostlukları olan insanlar çok şanslı. Kıymet bilin.

"o kadar acı ki."

Bir zamanlar kardeşim dediğin insanla yabancı olmak. Gözlerine bakarken yapılanları görmek. Hayatın sizi nereden nereye savurduğunu görmek. Aslında her şeyi unutup sarılmak, sıkı sıkı sarılmak istemek ama sarılamamak... O kadar acı ki.

5 küçük güzel hikaye

Birgün köylüler yağmur duasına çıkmaya karar verdiler. Duaya, içlerinden sadece bir çocuk şemsiye ile geldi... İNANÇ

Bir bebeği havaya fırlattığınızda,bebek güler çünkü onu yakalayacağınızı bilir... GÜVEN

Ertesi sabah uyanıp uyanmayacağımız konusunda hiçbir fikrimiz olmasa bile her gece yatarken alarmı kurarız... UMUT

Gelecek hakkında hiçbir şey bilmesek bile yarın için büyük planlar yaparız... ÖZ GÜVEN

Herkesin acı çektiğini görürüz. Bize de aynı şeylerin olabileceği ihtimalini biliriz. Fakat yine evleniriz?? AŞIRI ÖZGÜVEN 



Believe in yourself.

Eğer bir hayalin varsa peşinden gitmelisin. Onları gerçekleştirecek olan yalnızca sensin.Kimse senin için onları gerçekleştirmez. Her yapamayacağına,olmayacağına inandığın anda, içindeki o kötü sesi sustur ve ona "Bu sefer senin dediğin gibi olmayacak çünkü başarmak,ulaşmak ve yolun sonundan mutlu ayrılmak için her şeyi yapacağım" de. Kendine inan. Bütün sır burada.

Bu ara çok sık umutsuzluğa kapılıyorum. Ve sürekli içime oturan bu "öküze" bunu söylüyorum. "Benden uzak dur" diyorum. İç sesimle sürekli kavga halindeyim. Umarım yolun sonunda kazanan, o kötü iç ses olmaz.

Şunu sürekli tekrar edin;

Believe in yourself... Believe in yourself...

Geri dönüüş

Yaklaşık 7 aydır, tek tük paylaşımlar dışında giremediğim bu blogu o kadar özledim ki!

Yazdığım ama yayımlamadığım bir sürü taslak var. Artık geri dönüş vakti! Tek tek paylaşalım taslakları,bakalım beğenecek misiniz?

Burayı çok özlediim! Deli saçması şeyler yazıp,paylaşmayı,yorumlarınızı çok özledim!



*Kendime dair dippssnot*

Tatilde gibi hissetmesem bile,tatil geldi. Ben son sınıf oldum. Artık ygs-lys mağdurları kervanına katıldım. Maraton başladı. Bende içinde bulunduğum depresyonu buraya dönerek azaltabilirim dedim ve geri döndüm. Birde geçen hafta doğum günümdü. Doğum günlerini sevmiyorum. Bye


31 Ocak 2014 Cuma

Mesela bu yazıyı okuduğun için mutlu ol, gülümse istiyorum...

Sen renkli saç uçları istiyorsun ama kendi yıpranmış gibi görünen doğal saçlarının farkında değilsin. 

Koyu göz rengini sevmiyorsun, ama mavi gözle gören birinden daha iyi şeyler görüyorsun belki? 

Yeni model telefonlara özeniyorsun belki ama üstüne bir sürü çıkartma yapıştırdığın şirin telefonunun farkında değilsin. 

Kilonu sevmiyorsun belki, ama fikirlerin zayıf birinden daha güzel inan bana. 

Bir sürü tişörtüm olsun renkli diyorsun, ceketlerim olsun diyorsun ama annenin ördüğü o kazağın farkında değilsin. 

Sen kimseye özenmemelisin, kimse sen değil. 
Bir bak etrafına, seninle aynı fikire sahip biri var mı? Yok. 
Çünkü sen o bir sürü eşyadan, saçtan, dış görünüşten daha güzelsin. 

Sen güzelsin, sen kendinsin, sen birtanesin. 

Aynaya geçip baktığında kendinle gurur duymalısın. 

Mesela bu yazıyı okuduğun için mutlu ol, gülümse istiyorum,belki kimse sevmeyebilir seni,senin güzel olduğuna inanıyorum bunu okuyan kişi SENİ SEVİYORUM.



3 Ocak 2014 Cuma

Siz neyi yapınca mutlu oluyorsanız, onu yapın.

En kocamanından selam şuan bunu okuyan herkese! En çokta düzenli olarak takip edenlere tabii. Doğru düzgün giremedim buralara.. N'oldu bilmiyorum ama bazen insanin yazası bile gelmiyor. Size de oluyor değil mi? Bazen öyle bir ruh halinde oluyorsun ki, en çok yapmayı sevdiğin şeylerden bile uzaklaşır halde buluyorsun kendini. Ama bu tuhaf ruh hali geçince (ya da azalınca) tekrar geri dönüyorsun bıraktığın şeylere.. Şuan tam da böyleyim. Geri döndüm. Zaman çok hızlı geçiyor, ben böyle zamanlarda bunu anlıyorum. Bir tartışma konusu oluşturmak istemem ama "eski mi iyidir yeni mi?" deseler tercihim yeniden yana olur sanırım. Yeni şeyler beni hep ümitlendirir. Yeni şeyler rengarenk, eski şeyler gri gibi gelir bana. Ama bazen gri de güzeldir. Bazen.. Küçükbir tavsiye bırakmadan duramayacağım. Eskiyi özleyebilirsiniz, anılarınızı, arkadaşlarınızı.. Ama asla bunlara takılıp kalmayın.Gemişinize takılıp kalırsanız,geleceği yaşamazsınız ki.. Ani yaşayamazsınız. Bugünün ne suçu var? Geleceğinizin ne suçu var? Ve inanın o özledikleriniz acı ve mutsuzluk dışında bir şey getirmeyecek size. O yüzden bu yıl en çokta geçmişi düşünmeyi birakın. Yeni bir sayfa acin ve onu hayallerinizle doldurun.
İnsanlar mutsuz olmaya alışmış bence,yoksa mutlu olmak bu kadar zor olmamalı.. Bol bol gülün bu sene. En kötü şeyleri bile aşın gülücüğünüzle. Sabah uyandığınızda güneşin yüzünüze vurmasına gülümseyin, yolda gördüğünüz bir kedinin kuyruğu etrafında dönmesine gülümseyin , sevdiğiniz bir insanin resmini telefonunuzun ekran resmi yapın ve her baktığınızda gülümseyin. Ya da yolda somurtgan bir amcaya gülümseyin..
Bir gülücükle çok şey değişmez mi? Değişir. Hemde çok şey değişir. İnsanların kalbini gülüşünüzle aydınlatabilirsiniz. En azından deneyin. Somurtmaktan daha iyidir emin olun. (Yolda yürürken hiç kimsenin birbirini görmeden, sadece isine-okuluna odaklandığını görmemin de etkisi olabilir bunları yazmama tabii) Siz neyi yapınca mutlu oluyorsanız onu yapın. Yazmayı seviyorsanız yazın, çizmeyi seviyorsanız çizin. Bırakın, kimse beğenmek zorunda değil yazdıklarınızı, çizdiklerinizi. Bırakın kim ne düşünürse düşünsün. Sesiniz kötüyse bile söyleyin şarkınızı bağıra çağıra. Daha sonra bu yaptıklarınızı ertelediğiniz için pişman olmaktan iyidir,değil mi? Demek ki artık ertelemiyormuşuz hiçbir şeyi. Yeni yıla güzel umutlarla girin ki, güzel şeyler gelsin hayatınıza. Bir şeyi çok istersen olurmuş derler. Çok isteyin.. İstedikçe daha çok çalışın! Belki bugün değil ama elbet bir gün olacak.. Hayatta yapılacak çok fazla şey var. Ve bunları yapabilecek upuzuun bir hayat var önümüzde. Bu şansı verdiği için inandığına teşekkür etmen gerekmez mi? Hadi o zaman...:))