26 Temmuz 2014 Cumartesi

ben gitmeliyim buralardan yoksa benden giderim...

Bazen insanlardan yoruluyorum. Gitmek istiyorum kaçabildiğim kadar uzağa kaçmak istiyorum, uzaklaşabildiğim kadar uzaklaşmak. Telefon numaramı değiştirmek,sosyal paylaşım sitelerinde ki hesaplarımı kapatmak,e-mailimden tutun kıyafetlerime kadar her şeyimi geride bırakmak istiyorum. Sevmiyorum bana bakan suratları. Gözlerinin ardında ki o düşünceleri sevmiyorum. Belki kimse yüzüme bir şey söylemiyor ama ben biliyorum, gözlerinin ardından görüyorum söylemek istediklerini ve çok kırılıyorum.

Beni hiç tanımadılar ama ben onları çok iyi tanıdım. Ben onların yanlışlarını umursamadım ama onlar benim doğrularımı bile eleştirdiler. Onlar benim kırılmamı hiç önemsemeden hareket ettiler. Bense "ya dost acı söyler" dediğimde bile onları düşündüm. Onlar kırılmasın diye uğraştım.

Ben gitmeliyim buralardan yoksa benden giderim...
"

19 Temmuz 2014 Cumartesi

zorunda olmak

Ben sürekli düşünüyorum da; ileride psikolog olursam bana logaritma sormayacaklar. Muson ikliminin toprak tipini de soracaklarını sanmıyorum. Bu ülke böyle işte. Eğitim sistemi bu. Doktor olmak isteyen birine Divan edebiyatının nazım biçimini öğretmeye çalışıyorlar,daha fazlasını daha gereksiz şeyleri de. Öğretmenlere bunu anlatmaya çalışıyoruz. "Sınavda çıkacak,üniversiteye girmek için öğrenmelisiniz." diyorlar. Bizde onu soruyoruz işte! Doktor olmak için üniversite okuyacak birine neden yazılı destanları soruyorlar o sınavda? Edebiyat öğretmeni olacak birine neden parabol grafikleri soruyorlar?

Ben okumak zorundayım,üniversite kazanmak zorundayım,ileride hayallerimi gerçekleştirmek yada en azından mutlu yaşamak için o kahrolasıca paraya da sahip olmam gerekecek. Çok fazlasına. İşte hayatımızı kendi koydukları saçma kurallarla sınırlıyorlar ve hiçbir şey yapmıyoruz. Yapmıyorum çünkü bir şeylerin değişeceğine inanmıyorum. Yapmıyorlar çünkü bir şeylerin değişeceğine inanmıyorlar. Çünkü hiçbir şey değişmeyecek.

Hayatta okul dışındaki sorunlarla boğuşurken birde derslerim için uğraşarak ciddi anlamda yıpratıyorum kendimi. Kendimi daha fazla yıpratmaktan korktuğumdan bir şeyler için uğraşmaya üşeniyorum. Bunu okuyan kişi hak verecektir muhtemelen. Sen bunu okudun ve benim gibi düşünüyorsan eminim ki bizim gibi düşünenler vardır. Bir şey değişmez belki ama insanın düşüncelerinde yalnız olmadığını bilmesi güzel bir şey.


15 Temmuz 2014 Salı

en kötüsü

En kötüsü de en yakın arkadaşının,en çok değer verdiğin kişinin gözünün önünde sana yabancılaşması ve başkasıyla yakınlaşması. Bir zamanlar sizde öyle yakınlaşıyordunuz,bunu hatırlamak koyuyor. Veya hani hiç sıkılmadan mesajlaştığınız insan size hiç mesaj atmaması ama başkasıyla mesajlaştığını bildiğiniz an koyuyor. Eskiden her şeyi anlattığınız insanla aranıza mesafeler girmesi veya ben gidiyorum dediğinde gitme demek yerine bay bay demesi.. Hepsi.. Bence en kötüsü o. Sevgili kaybetmek değil. Dost acısı hepsinden beter. Senin değer verdiğin kadar değer vermiyor. Sana söylediği kadar değerli değilsin ya hani o koyuyor.




"Zamanın Çaldıkları..."

Dergi okurken gördüğüm,hoşuma giden kısa bir yazı... Okumanızı tavsiye ederim; 

**

Neler çaldı zaman benden? Önce emziğimi çaldı. Bu kısmı hatırlamıyorum,öyle anlattılar. Ardından oyuncaklarım geldi. Bir zamanlar oyuncak bebeklerim vardı,sahi. Bir gün zaman hepsini torbasına koydu ve götürdü. Oyun arkadaşları aldı bebeklerin yerini. Evcilikler oynanmaya başladı. İtiraf ediyorum gafil avlandım. Oysa sadece arkamı dönmüştüm. Zaman oyun arkadaşlarımı çaldı, yerine okul çantamı bir de suluk ve beslenme çantası. Suluk ve beslenme çantası çok saklanamadı. Bazen öğretmenlerimi çaldı, bazen de arkadaşlarımı çaldı. Bende küstüm zaman. Ama gönlümü almasını bildi,bana yenilerini verdi. Bir gün fark ettim ki usul usul o küçük kızı çalmıştı. Küçük kızın önlüğünün cebindeki çocukluk hayallerim,masal kitaplarım,sihirli perilerim ve saçımın kurdelesi  de çalındı gitti tabi. Kahkahalarımı, göz yaşlarımı, arkadaşımın kulağına fısıldadığım sırlarımı, bir o kadarda yalanlarımı çaldı. Şikayet edeyim dedim hiç delilim yoktu,hiç şahidim de. Her şeyimi çalan zaman bir gün kalbimin üzerine bir not bıraktı:


"Eğer bir şey gerçekten sana aitse onu senden kimse çalamaz, ben bile."


8 Temmuz 2014 Salı

...

Hani bir süre sonra, çok fazla şey paylaştıktan sonra, araya mesafelerin girdiği insanlar var ya. Bi daha hiç eskisi gibi olamayacağını bildiğin. Yıllarca hep en çok konuştuğu,en çok sevdiği,en çok güldüğü,en çok ağladığı kişi senken sonra bir bakarsın sen hep dışta kalan olmuşsun. Hayat kimse için adil değil. Ama bazen en yakınım dediğin insanı kaybetmek en büyük adaletsizlik oluyor senin için. Kendisinden bile iyi tanıdığın bir insanın zamanla değiştiğini görmek... Hiç olmayacak gibi görünen olaylar,hiç hissedilmeyeceğini sandığın duygular. Evet. Bu da olduysa eğer. Sanırım ben. Bu topluluk yaşantısına daha fazla alışmaya çalışmak ya da katlanmak zorunda bırakılmayacağım.


beni tanımıyor olabilir misin?

Çizgi film izlerken mutlu oluyorum.
Yemek yerken mutlu oluyorum.
Müzik dinlerken mutlu oluyorum.
Sevdiğim ünlülerin resimlerine bakarken mutlu oluyorum.
En yakın arkadaşımla sarılınca mutlu oluyorum
Bi arkadaşımla mesajlaşırken mutlu oluyorum
Sabahlayıp sonra bütün gün uyuyunca mutlu oluyorum.
Salak salak tweet atmaktan mutlu oluyorum.
Uyumaktan mutlu oluyorum.
Rüzgar esince mutlu oluyorum.
Yağmur yağınca mutlu oluyorum.
Yeni kitap alıp okuyunca mutlu oluyorum.
Yeni arkadaşlar edinince mutlu oluyorum.
Yazı yazınca mutlu oluyorum.

Sen hala sen çok olumsuzsun,çok mutsuzsun diyosun. Beni tanımıyor olabilir misin?



5 Temmuz 2014 Cumartesi

Sana Bir Sır Vereceğim

Bugün 5 temmuz 2014.
Tam bir yıl önce hayatıma giren ve bana çok şey katan bir dizi için yazıyorum bu yazıyı.

Sana Bir Sır Vereceğim

Türkiye'de yapılan ilk fantastik dram dizisi.
İlk olan şeyler ülkemizde zor kabullenir,çoğu kez diğer "olağanüstü kurgusu" olan dizilerle karşılaştırılıp dalga geçildi. (selena, bez bebek vs)

Ama aralarında gerçekten çok büyük bir fark olduğunu izledikçe anladılar.

Bu yazıda, bu dizinin nelerden bahsettiğini,oyuncu kadrosunu,nerede ne zaman çekildiğini, vb şeyleri anlatmayacağım. Madalyonun diğer yüzünü görmenizi sağlamak istiyorum.

"Bana çok şey kattı" derken ne demek istiyordum önce buradan başlıyayım.
Bu dizinin teması "kan bağı olmadan aile olabilmek"ti.
Bunu bize öyle güzel öğrettiler ki.. Şimdi koskocaman bir SBSV Ailesi'ne sahibiz.

Ben tüm duyguları yaşadım bu diziyle.
25. bölümün son sahnesinde ağlamayı,parti bölümünde kıskançlığı,bütün Aytil sahnelerinde (ayrım yapamadım şuan) mutluluğu, Kanatsız ve İsyan ile gülmeyi, Çağla ile sinirlenmeyi,Sevgi ile nasıl güçlü kalınacağını, Esra ile nasıl tüm kötülerin cezasını çekeceğini...

Daha çok şey.


**
Birde küçük bir parantez açmak istiyorum. Dizide "full mantık" arayanları anlamaya çalışıyorum.Ama olmuyor. Dizideki karakterler özel çocuklar. Yani özel güçleri var.Düşünce okumak,görünmez olmak,elektrik saçmak gibi... Dizide öğretilmeye çalışan şeyler, bize olumlu bir şekilde geçti mi? Geçti. Daha fazlasını tartışmaya gerek yok zaten. Buda buradan sürekli "saçma" diyen önyargılılara gelsin. Kapa parantez.

**

"Bir diziden ne öğrendin bu kadar?" derseniz...

Hayallerinden vazgeçmemeyi. Her zaman hayallerle yaşayabilmeyi,en kötü anlarda onlardan güç alabilmeyi. Tilki ve Aylin'in sürekli bahçede hayaller kurması gibi... Donarak ölmeye ramak kala hayalleriyle ısınmaları gibi...


"Sevginin olduğu yerde umutta vardır." diyen Mehmet ve "İnsan umut etmezse ölür Aylin." diyen Tilki ile umut etmeyi asla durdurmamak gerektiğini...

Aylin'in elektrik kazasından sonra Zeynep "Keşke birimizin de yaraları iyileştirme gücü olsa" demişti. Aylin ise "Hepimizde var ki zaten. Birini iyileştirmek istiyorsan bunun tek yolu onu koşulsuzca sevmektir. Ne yaparsa yapsın,ne söylerse söylesin sevmeye devam edersen eninde sonunda iyileşecektir zaten." demişti. Haklı olduğunu dizi boyunca "dünyanın en tatlı öküzünü" iyileştirmesinden anlayabiliyorum...

Birde... dokunmadan da sevebilmeyi.. Çünkü "Aşk iki beden arasında yaşanmaz...iki kalp arasında yaşanır.

İmkansızlıklara çözümler bulmayı...
"Yaz... Yaşamak istediklerini, hayallerini,gördüğün düşleri,hiç yaşanılmayacak anılarımızı. Hepsini yaşanmış kabul edelim."


AyTil sayesinde aşka inanmayı...

"Gidelim buradan... Sadece ikimiz.. Kimse bilmesin,kaybolalım ortadan... Sonsuza kadar."

"Bana inanmak zorundasın. Çünkü aynı şeyleri sen anlatsan ben sana inanırdım. İnanırsan her şey düzelecek. İnanırsan bitecek."

"Bana merhaba demeden hoşça kal diyemezsin..."

"Kelebekler birgün yaşarmış biliyor muydun? Çok acayip değil mi? Sabah doğuyorlar tam bir gün sonra,gün doğarken ölüyorlar. Hepi topu bir gün. Bizim için birgün ama onlar için bir ömür. Ama sana bir şey söyleyeyim mi kelebekler bizden çok daha mutlu. Aşkla geçen birgün bir ömre bedeldir çünkü. Aylin, güneş doğana kadar bir günü yada bir ömür diyelim biz ona, benimle geçirir misin?"

"Madem seviyoruz o zaman söylemeliyiz. Ne zaman ölebileceğimizi kim bilebilir ki? O zaman niye yaşıyoruz? Aşksız geçen,sensiz geçen bir ömrün ne kıymeti var ki Tilki? O yüzden sen uyan,biz hiçbir şeyi ertelemeyelim olu mu? Seni seviyorum."

**

Replikleri öyle güzel ki... Çoğu aklımda hala, eminim "dizinin sıkı takipçilerinin"de aklındadır.

Birde dizi müzikleri..
Diziyi izlemediğim zamanlar onlar eşlik ediyorlar bana.
Hazan Vakti,Gölgeler,İnanması Zor...
3. bölümde Tilki ve Levent'in şarkıları; Afilli Yalnızlık, Gidiyorsun...

Ve eğer sayılırsa Tilki'nin "manda yuva yapmış" "bedava mı sandın para verdim aldım" şarkıları :))


Bunlardan daha daha önemli olan noktada şu;
Dizi 2 şubat 2014'te bitti. Ama hala görüşüyorlar,hala doğum günlerinde,özel günlerde bir araya geliyorlar. Ve birbirlerinin yeni dizilerini tanıtmak için kendi dizileriymiş gibi uğraşıyorlar. Bunlar az şeyler mi? Bence dizi sonrası bile bu kadar bağlı olmaları çok çok kıymetli.

Dizinin ilk bölümünün üstünden tam 1 yıl geçti.
Dolu dolu 1 yıl.
İyi ki hayatımıza girmişsiniz.
Demet'in de defalarca söylediği gibi iyi ki sizleri tanımışız.

Birde... belki şuan için imkansız görünüyor ama.. Bu dizinin yeniden çekilmesini,bu ekibin tekrar bir araya gelmesini her şeyden çok isterim! Belki bir gün olur ha? Umudu kaybetmek yok! Ne demişti Tilki? Umudunu kaybederse insan ölür... sırf bunun için,bu söz için,içimde buna dair bir umut olacak.

Yazının sonunu güzel bir haberle bitirelim :)

Sana Bir Sır Vereceğim hafta içi her gün saat 10:00'da tekrarlarıyla Fox'ta!

İçimizdeki sırrı kaybetmediğimiz nice senelere SBSV Ailesi
Hepiniz iyi ki varsınız! Biz gerçekten güzel bir aile olduk...



               "AİLE OLMAK İÇİN KAN BAĞI OLMASI GEREKMEZMİŞ MEĞER; SEVMEK YETERMİŞ..."

3 Temmuz 2014 Perşembe

kangren

Birisini ilk defa gördüğünüzde ya da yeni tanıştığınızda, hiç gelecekte nasıl bir ilişkiniz olabileceğini düşündünüz mü? Belki düşman,belki yakın bir arkadaş, belki de kaybetmek istemeyeceğiniz kadar önemli biri... O kişinin ileride nasıl bir insana dönüşeceğini de ister istemez merak ediyor insan. Ama buna yaşayarak karar vermelidir,önyargılarla değil. Başkalarının da size karşı önyargı besleyebileceğini unutmamalısınız. Karşınızdaki bireyin hal,tavır ve davranışlarına bakmadan,düşüncelerini tanıyıp,anlamaya çalışmadan sadece dış görünüşüne bakarak karar vermemelisiniz. İnsanı insan yapan düşünceleridir,fikirleridir,duygularıdır. Bazen ilk görüşte nefret ettiğiniz bir kişiyle ileride çok yakın olabilirsiniz. Bazen çok iyi olacağını düşündüğünüz bir kişiden de tanıdıkça nefret edebilirsiniz. Ama zannediyor musunuz ki bu sonsuza kadar sürecek? Siz isteyin yada istemeyin hiçbir dostluk yada düşmanlık ebedi değil; ya onlar bırakır ya siz..

Kaldı ki geçici insanlar için bu kadar kendimizi üzmek niye? Belki birkaç sene sona görmeyeceğimiz insanlar için?
Bazı insanlar vardır. Onları da hayatınızdan çıkarsanız bile aklınızdan çıkaramazsınız. Onlar kangren gibidir. Aklınıza bir kere girdi mi hasar vermeden bırakmaz. Ya kangrenli bölgeyi kesip atarsınız,yada tüm bedeninizi ele geçirmesine göz yumarsınız. Kaçmak mıdır unutmak? Yoksa kalıp savaşmak mı?

Ben bugün burada kalbimi söküp attım, beraberinde içindekileri de..
Siz kalbinize sahip çıkın.



zor işler

Ben şimdi burada değilim,biliyorsun. 
Ya sen neredesin? 
Ya ben neredeyim? 
Boş hayaller içindeyim. Didiniyorum,çırpınıyorum. 
Nereye doğru koşuyorum? 
Cevabı biliyorum ben bu sorunun, sende biliyorsun aslında. Yine aynı hisler. 

Hani birilerinden kopup birilerine koşmak var ya, bir şeylere nokta koymak beni çok korkutuyor. Arkadaşlar kazanmak,onları kaybetmek,sonra bir yerlerde karşılaşıp kaybedilenleri bir daha bulmak... Zor işler.